20 Eylül 2013 Cuma

Zümrütten Akisler

“Din, akıl dışı bir inançlar zümresidir ve bu inançlar kısmen korkulara, kısmen de ümitlere bağlı olarak benimsenir." 

Dinin iki görevi var: 

1)İnsanın kendisini ve çevresinde olup biteni açıklamak (açıklayıcı görev);
2)İnsan toplumlarını yönetmek için kanun vazetmek (düzenleyici görev). 

Ancak bu iki görev, dine niçin inanmamız gerektiğini söylemez, zira bu iki göreve göre inançlarımızı düzenlemeğe kalkışsak, akılcı bir iş yapmış oluruz. Ancak hemen tüm dinler bu akılcılığın karşısındadır, zira akılcılıkla mutlak inanç bir arada yürümez. Onun için iman denilen (İngilizcesi faith, Almancası glauben durch vertrauen, Fransızcası foi) tamamen güvene bağlı inanç akılla elde edilemez. Bu güvenin kaynağı ise çok ilginç bir şekilde insan yavrusunun annesine duyduğu güvene kadar geriye götürülebilir ve dinsel inancın temelini gerçekten de çocuğun annesine duyduğu güven, bir yerde iman oluşturur. Çocuk çok genç bir yaşta hayvansal kökleri olan bu «iman»dan ya aklını kullanarak, yani muhakeme ederek karar alma, çevresindeki nesne ve olayları değerlendirme safhasına geçecek, veya anneye duyulan imanın yerine yeni bir iman oturtulacaktır. 

İşte bu nedenle tüm din kuruluşları ve din adamları, çocukları ne kadar erken elde etmek mümkünse o kadar erken elde etmek için gayret gösterir. 

Cizvit tarikatının şi’arı meşhurdur: «Bana yedi yaşına kadar bir çocuk ver, ben sana bir adam vereyim». Burada kastedilen, bir çocuğun gelecekteki yaşamını yönlendirecek temel kanatlerinin bu ilk yıllarda oluştuğu, o yıllarda çocuğa verilen kanaatleri ondan sonra değiştirmenin zor olduğudur. Cizvitlere duyduğu hınç nedeniyle kiliseye candan düşman olan Voltaire gibi büyük bir zekâ dahi, kendini aslında nefret ettiği Cizvit eğitiminin etkilerinden kurtaramamıştır. Baron d’Holbach (1773-1789) 1770’te meşhur ve büyük eseri Le Système de la Nature’da (Doğa’nın Düzeni) doğanın oluşması, gelişmesi ve yönetimi için bir tanrıya gerek olmadığını son derece güçlü düşünce demetleri ve gözlemlerle savununca, Voltaire d’Holbach’ı eleştirerek, tanrı inancının gereğini savunmuştur. 

Dostlarım arasında bulunan birkaç dindar bilim insanının bu inançlarını çok küçük yaşta aile ve okul baskısıyla, hatta başlarından geçen dramatik bazı olayların da yardımıyla edindiklerini gözlemişimdir. Koyu bir katolik olan büyük bir bilim insanı bir dostumun çocukluğunun ilk yılları İkinci Dünya Savaşı esnasında pek korkunç şartların hüküm sürdüğü bir Japon esir kampında geçmişti. Bu zat bana defaatla, «Savaş bir yıl daha sürseydi, ben de dahil, kamptaki çocukların tamamı ölmüş olurdu» dedi. Kendisiyle birlikte kampta tutulan ailesinin Katolik olması ve içinde bulundukları feci durum sonucu tanrıya yakararak güç bulmaya çalışmaları, kendisinin üzerinde silinmez etkiler bıraktı. Bu büyük bilim insanı konu dine geldi mi, bambaşka bir insan olmakta ve tüm akılcı yargılarını bir yana bırakmaktadır. Ne yazık ki, bilimde takındığı bazı dogmatik tutumların da bu inanç alışkanlığı ile yakın ilişkisi vardır. 

Milli Eğitim Bakanlığı, çocuklarımızı 12 yaşından küçükken Kuran kurslarına göndererek onlara anlamadıkları bir dilde bir metin ezberletmekte ve ona paralel akıl dışı inançlar aşılamaktadır. Bir topluluk ruh hali içinde verilen böyle bir eğitimin etkilerinin daha sonra silinmesi hemen hemen imkânsızdır. Bu şekilde Milli Eğitim Bakanlığı görevi gereği çocuklarımıza verilmesi gereken bilimsel eğitimin altını oyuyor, bağımsız düşünebilen aklı selim sahibi bireyler yerine, bir yobazlar grubu oluşturulmasına zemin hazırlıyor. Çocuklarımızın bağımsız düşünerek inançlarını seçme hakları olmalıdır ki, bu en temel insan haklarından biridir. Türbanı savunurken, kimsenin inancına müdahale edilmemesi gerektiğini savunan AKP hükümeti, iş küçük çocuklara geldiği zaman onlar üzerinde acımasız bir inanç tahakkümü uygulamakta. Bu bir çifte standarttır ki, ülkenin ve çocuklarımızın geleceğine dinamit koymakla aynı anlama gelir. Bunun anayasamıza da aykırı olduğunu sanıyorum. Asker, piyasa ve terör üçgenine sıkışmış gündemimiz nedeniyle, AKP hükümetinin işlemekte olduğu bu cinayet, gazetelerimizde kendine pek mini mini bir yer bulabildi. Halbuki bu sanırım şu anda gündemin en önemli konusudur ve Milli Eğitim Bakanımızın kararı değiştirilmezse ülkenin geleceği için korkunç bir tehdit oluşturmaktadır.
www.celalsengor.com

4 yorum:

  1. ben telefon numaramı yazıyorum randez vous için 0507 973 52 42

    YanıtlaSil
  2. müzakeremiz senin de hoşuna gidecek benim de bay jeolog

    YanıtlaSil
  3. ilk yorumum yanıtlanmadı özetliyeyim:
    bugün batıda kendi kendine olmayı , kainatta kaosun olmadığını modern bilimin doğuşundan sonra fanatik inançların yerine akla dayanan inanç doğmuştur. tesadüfe de inanılmıyor. batı ilim otoritelerinin belgeleriyle konuşacağız hocayla . freud'un bşlmediğiniz taraflarını da göstereceğim.

    YanıtlaSil
  4. açıklığınızdan çok hoşlandım. bugüne dek yorum almamış olmanıza sizin adınıza üzgünüm jeolog beyefendi
    iyi çalışmalar. başarılar sevgiler saygılar

    YanıtlaSil