23 Eylül 2013 Pazartesi

Bu Profesörün Çığlığını Kim Duyacak ?

18 Haziran Pazartesi.Hürriyet gazetesinin internetteki baskısı saat 23. 59’da diyor ki: “İstanbul bugün kâbus gördü.” Bazı kişiler Anadolu yakasından Avrupa yakasındaki işlerine gidebilmek için saatlerini yollarda geçirmişler. 

Sebep, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde ve bazı diğer yerlerde yapılan kısmi bakım çalışmaları. Yani şehrin sadece bir-iki noktasında daralmalar veya yol değiştirmeler. Hepsi bu. Ama sonuç tam keşmekeş. Ama ne şehir planlaması değil mi? Bir de doktor mimar (!) belediye başkanımız var. Ama ondan önceki imamdı. Keyfe keder! 

Şimdi bir de 7.6 büyüklüğünde bir depremin şehrimizi vurduğunu bir düşünelim. Bana televizyonlarda defaatle sorulan aptalca sorulardan gına geldi: “ Şehrimiz depreme hazır mı?” “Yetkililer gerekli önlemleri aldılar mı?” “Deprem olursa neler olacak?” 

Bu tür salakça soruların cevabını şehir bizzat kendisi hem de sık sık veriyor: En şiddetlisini de bugün verdi ve bize dedi ki: Oturduğunuz şehir bir cehenneme dönmeye adaydır. 

Bizi bu hale getiren plansız programsız, öngörüşsüz, arsız bir açgözlülükle şehrin tüm alanını gökdelenlere yutturmak için elinden her geleni her türlü bilgisizlik ve görgüsüzlükle yapan bir iktidar ve yerel yönetim. 

Bu ikisi el ele, İstanbul’u, dünyanın bu gözbebeği, sürekli oturulan en eski şehrini yiyip bitirmek üzereler. Ne tarih, ne doğa, ne de şehirde yaşayan insanlar onların umurunda. Varsa yoksa daha çok para, daha çok para. 

O paralarla ne almaları gerektiğini bile bilemeyenleri sonunda bu şehir ceplerindeki paralarla birlikte gömecek, ama işte o an insanlık için de çok geç olmuş olacak, zira İstanbul, kendini yiyip bitiren açgözlü cahil güruh ile birlikte bağrında barındırdığı insanlık tarihini de birlikte gömecek. 

Ve arkamızdan denecek ki, şehir 1453’ün intikamını aldı! Büyük Fatih’in arkasından yaptığımız saçma sapan filmler ve açtığımız cehalet abidesi müzelerden sonra bunu da dedirteceğiz sonunda. 

Ey İstanbul’da oturan insanlar! Biliyorum çoğunuz İstanbullu değilsiniz. Bu şehrin ne anlamını, ne tarihini, ne de tadını bilirsiniz. Ama o kıyamet günü gelip çattığında şehir hepimizi ayırım yapmadan yutacak. 

Koşun oy sandıklarına, verin «alnı secde görenlere» oyunuzu. Şehir yıkıldığında, içinde bugün yaptığınız gibi saatlerce bekleyecek sokaklar bile bulamayacaksınız ve o cehennemi sizi yutmaya gelirken seyrederken «ben depremde niye ölmedim!» diye dehşet içinde haykıracaksınız. 

Ama heyhat, oy sandıklarının ayakları ve kanatları yok ki koşup sizi kurtarsınlar. 

Eminim melekler de arştan bize bakıp gözyaşı dökeceklerdir. 

AVM’leriniz, göğü tırmalayan iş hanlarınız, bulutlarla öpüşen rezidanslarınız, bizi arkamızdan vurup İngiliz altınlarına konan sülalenin çocuğu Arap krallarına sattığınız şehrin yeşil ciğerlerinin kanserli lekeler gibi kararacak koruları mübarek olsun. 

Depreme kadar trafik sizi delirtmezse, tadını çıkarın.
www.celalsengor.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder